abcoFARM

Bereketin Yurdu; Çukurova

Ağu 1, 2023 - Salı

Orta Toros Dağları ile Akdeniz arasında bulunan Çukurova Anadolu’nun en büyük deltası, nice canlının kadim yurdudur.

Eski çağların ünlü coğrafyacısı Strabon’a göre Helenistik ve Roma dönemlerindeki Kilikya iki kısma ayrılıyordu: Cilicia Aspera, yani Dağlık Kilikya ile Cilicia Pedias, yani Ovalık Kilikya. Ovalık Kilikya’da toprak bereketliydi ancak bu bölgeyi yerleşime açmak için bataklıklardan, sıtmadan ve istilacılardan kurtulmak gerekiyordu. Tüm bunlar gerçekleşti ve Ovalık Kilikya bugün “adam ekilse biten” Çukurova oldu.  Binlerce yıl boyunca birçok yerleşim kurulan bölgede Hititlere bağlı Kizzuwatna Krallığı ilk siyasi varlık olarak biliniyordu. Bu krallık Hititlerin denizle bağlantısını sağlıyordu. Doğal kaynaklar açısından oldukça zengindi. Toros dağlarından demir ve gümüş çıkarılırdı, yamaçları ormanlarla kaplıydı. Düzlük kesimleri nehirlerle sulanan bereketli topraklardı.

Çukurova’nın binlerce yıl öncede bu topraklarda yaşamış olan toplumları da beslediği yapılan arkeolojik kazılarda belgelenmiştir. Tatarlı Höyük kazılarında elde edilen bulgular bölgenin coğrafik olarak Verimli Hilal’in Anadolu’ya açılan Kuzeybatı penceresi olması nedeniyle Anadolu’nun iç kesimlerinden Avrupa’ya kadar tarımın yayılmasında önemli bir geçit rolü üstlendiği düşünülmektedir. Bölge tarımında o yıllarda arpa ve buğday tarımının yanı sıra nohut, mercimek, burçak ve bezelye gibi ürünlerin, bağ ve bahçe ürünlerinden ise üzüm, elma ve armut gibi ürünlerin yetiştirildiği tahmin edilmektedir.

Çukurova ve Kilikya coğrafi konumu, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri nedeniyle tarih boyunca büyük devletlerin ilgisini çekti. Seyhan, Ceyhan, Berdan nehirlerinin hayat verdiği bu topraklarda Hitit, Mısır, Asur, Roma, Bizans ve Pers devletleri ve çeşitli krallıklar egemenlik mücadelesi verdiler. Roma’nın ikiye bölünmesinden sonra Bizans’ın hakimiyetine geçen bölge, 7. yüzyılda Müslümanlar, 12. yüzyılda Haçlı orduları, sonra da Anadolu Selçukluları ve Ramazanoğulları Beyliği’nin yönetimine girdi. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran seferinden sonra Osmanlı yönetimine geçerek 19. yüzyıla kadar devam eden uzun bir istikrar dönemi yaşadı. 1833’te Mısır ordusu tarafından istila edilen Çukurova, tekrar Osmanlı yönetimine geçtikten sonra Halep Vilâyeti’ne bağlandı, 1867 yılında ise Adana Vilayeti kuruldu.

Çukurova her türden tarım ürünün yetişmesine elverişlidir. Sulama, gübreleme ve makineleşme bu bölgede tarımının niteliğini değiştirmiştir. Bu bölgede yapılan tarımsal üretim günümüzün sanayileşen Çukurova’sını yaratmıştır denebilir.  Tarımsal üretimin niteliği sosyal yapıyı da etkilemiştir.

Bölge, özellikle Adana ili 19.yy’ın ikinci yarısından sonra hızla gelişmiştir. Bu gelişmenin temelinde çevrede “Akaltın” diye anılan pamuk ekimi ve ona dayalı sanayileşme yatmaktadır. Aslında bölgede ilk çağlardan beri pamuk üretimi yapılmıştır ve 1820’lere kadar ancak bölgesel gereksinimi karşılayacak düzeyde kalmıştır. Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın isyanı sonucunda Mehmet Ali Paşa’nın bölgeye yerleştirdiği Mısır’ın yerli halkı, Çukurova’da yoğun bir tarım faaliyetine geçerek pamuk ekiminde etkin rol oynamışlardır. 1841 Londra Antlaşması gereğince bölge yeniden Osmanlı Devleti’ne bağlanmıştır. Bölgenin tekrar Osmanlı Devleti’ne bağlanmasından sonra pamuk ekilen arazinin artışını sağlayan en önemli gelişme bataklıkların kurutulması ile kadastro uygulaması olmuştur. Ayrıca 1861’de ABD’deki iç karışıklıklar nedeniyle pamuğa erişemeyen İngiltere, Mısır ve Çukurova’da pamuk ekimini teşvik etmeye başlamıştır.  Osmanlı Devleti’nin dağıldığı dönemde bölgede yoğunlukla Fransızların işgalci olması ile yerli halkın dağlık kısımlara göç etmesi ve/veya tarım faaliyetlerini büyük ölçüde durdurması bölgede bu alanda ciddi bir ekonomik kayba neden olmuş, Cumhuriyetin ilanını takip eden yıllarda ise hükümet, toprağın yeniden işlenmeye başlaması, yatırım ve üretimin artırılması için girişimlere başlamıştır. Nitekim Cumhuriyet tarihinin uluslararası statüdeki ilk “Ziraat Sergisi”, bizzat Mustafa Kemal’in direktifleri doğrultusunda 1924’te Adana’da açılmıştır.

Çukurova’nın yükselişindeki bir diğer faktör de sulama altyapısının geliştirilmesidir. 1956 yılında Seyhan Barajı’nın açılması ve 1970’li yıllarda sulama kanallarının devreye girmesi ile birlikte sulanabilir arazide büyük artış sağlanmıştır. 1980’li yıllarda ise ikinci ürün uygulamasına geçilmiş, 1930-40 yıllarında tarıma ve tüketime dayalı sanayileşme ile başlayan sanayi faaliyetleri de zamanla büyük ölçekli fabrikalar olma sürecine girmiştir. Adana önce tarım, daha sonra tarıma dayalı sanayinin gelişmesi ile ilk sanayileşen kentler arasında yer almıştır.

Bugün bölgede yoğunlukla soya fasulyesi, turp, yer fıstığı, mısır, ayçiçek, buğday, pamuk, arpa, bezelye, susam, karpuz, narenciye, sert çekirdekli meyveler ve zeytin yetiştirilmektedir.

e file="inc-scripts.asp" -->